Valar'ın Gelişi
Dinle;
Sulimo Manwe ve Güzel Varda ayağa kalktılar. Varda, Müzik'in çalınışı
sırasında daha çok ışığı düşünmüştü, beyaz ve gümüş ışıkları,
yıldızların ışıklarını. Böylece ikisi güçlerin kanatlarını kendileri
için bir araya topladılar ve havanın üç katmanı boyunca hızla
ilerlediler. Bu katmanlardan biri olan Vaitya, karanlıkla sarmalanmıştı,
dünyanın etrafında hareketsizce duruyordu ve dünyanın dışındaydı, ama
Ilwe mavi ve berraktı, içinde yıldızlar akardı, sonunda gri renkli
Vilna'ya geldiler, orada kuşlar güven içinde uçabilirlerdi. Onlarla
birlikte, onları seven ve müziğin çalınışı sırasında onların yanında
durup müziklerini onlarınkine uydurmuş olan daha düşükseviyeli nice Vali
de gelmişti, bunlar Manir ve Suruli'ydi, havanın ve rüzgarın sylp'leri.
Onlar
yolculuklarını hızla sürdürürken, hızının şiddeti yüzünden havanın
içinde alevler fışkırtarak paldır küldür giden Melkor onların önündeydi
ve daldığı denizde bir kargaşa doğdu, üstündeki dağlar alevler
püskürttü, dünya yarılıp sallandı; bunu gören Manwe öfkelenmişti.
Sonra
Ulmo ve Aule geldi, Ulmo'nun yanında sonradan Noldorin olarak bilinen
Salmar'dan başka kimse yoktu; çünkü yüreği iyi olmasına rağmen o kudreli
varlık daima tek başına derin düşüncelere dalardı, suskundu, kendisini
diğerlerinden uzak tutardı ve Ainur'a karşı bile kibirliydi; Aule'nin
yanındaysa yüce Lau-kurşen hanım vardı, ki o dünyanın meyvelerinden ve
zenginliğinden keyif alır, bu yüzden de Eldar arasında uzun süredir
Yavanna diye çağrılırdı. Onlarla birlikte ağaçların, koruların,
vadilerin, ormanların, dağların yamaçlarının ruhları ya da sabah otları
içinde şakıyan ve akşamları tahılların arasında şarkılar söyleyenlerin
oluşturduğu büyük bir topluluk da yola çıkmıştı.Bunlar Nermir ve Tavari,
Nandini ve Ororssiydi, onlar brownie'ler, fay'lar, pixie'ler,
leprawn'lardı ve isimlendirilmemiş bir sürü varlık daha; çünkü sayıları
çok fazlaydı: ama yine de onlar Eldar'la karıştırılmamalıdır; çünkü
onlar dünyaya ait değillerdi, dünyaya fazlasıyla gülüyordular; çünkü bir
şekilde onun oluşumuyla pek ilgileri yoktu ve bu yüzden yaptıklarının
büyük bölümü onlar için sadece oyundu; ama Eldar bu dünyaya aitti, onun
büyük ve ateşli bir aşkla seviyorlardı, işte bu yüzden bütün
mutluluklarının içinde hayat doluydular.
Bu en büyük reislerin
ardından deniz dalgarının Falman-Osse'si ve eşi Onen gelmişti. Onların
yanında Oarni, Falmarini ve bukleleri uzun Wingildi bölükleri vardı,
onlar köpüklerin ve okyanusların büyük dalga ruhlarıydılar. Osse bir
kuldu ve Ulmo’ya bağlıydı, ama sevgiyle değil, korku ve saygıyla. Onun
ardından güç içinde keyif süren Poldorea Tulkas geldi, Fanturi kardeşler
geldi, Düşler Fantur'u Olofantur Lorien ve Ölüm Fantur'u Vefantur
Mandos, kardeşlerinin yanında iki kişi daha vardı ve o ikisi büyük
hürmet gösterilen hanımlar oldukları için aynı zamanda Tari diye
isimlendirilirdiler, Valar kraliçeleriydiler. İçlerinden biri Mandos'un
eşiydi, herkes onu karamsarlığı yüzünden Fui Nienna olarak bilirdi, yas
tutmaya ve gözyaşlarına çok hevesliydi. Başka birçok ismi vardı ama
onlar çok nadiren söylenirdi ve hepsi keder vericiydi; çünkü o iç
çekendi Nuri, Kışı doğurandı Heskil ve ölümün hanımı Qalme-Tari olduğu
için herkes onun huzurunda başını eğmeliydi. Ama bak, diğeri, dağların
zirvelerinde neşeyle haykıran ve neredeyse ebedi genç Tulkas kadar
şehvetle dolu, ormanlar kralı, Aldaron diye çağrılan avcı Orome'nin
eşiydi. Orome, Aule ve Palurien'in oğluydu ve onun karısı olan bu Tari,
herkes tarafından nazik, sevimli, neşeli, genç ve güzel yani Vana
olarak bilinirdi ve bütün varlıkların en mutlusudur; çünkü o Tuilere'dir
ya da Valar'ın dediği gibi bahar doğuran Tuivana Vana'dır ve yaşamın
hanımı Tari Laisi olduğu için herkes onu öven şarkılar söyler.
Ama
onların hepsi dünyanın sınırlarını geçtikleri ve Vilna bu geçişle
gürültü içinde kaldığında bile geç kalmış olan Makar ve onun ateşli kız
kardeşi Measse hala acele ederek geliyordular; onlar yeryüzüne inmeyip
Ainur'la beraber yıldızların ve Vaitya'nın ötesinde sonsuza dek
kalsalardı çok daha iyi olurdu; çünkü ikisi de kavgacı ruhlardı ve
yanlarında, başlangıçta ve asıl olarak Melkor'un ahenksizliğine katılıp
onun müziğinin yayılmasına yardım etmiş başka düşük seviyeli ruhlar
vardı.
Bütün gelenlerin en sonuncusu Anillo denen Omar'dı, ulu
Valar'ın en genciydi ve gelirken şarkılar söylemişti. Sonra bütün bu ulu
ruhlar dünyanın sınırları içinde bir araya toplandıklarında Manwe
onlara söyle dedi:''Şimdi dinleyin!Eğer Melkor'un onu mahvetmesine,
yangınlar ve karmaşa yaratmasına izin verilirse Valar bu güzel yerde
nasıl yaşayabilir, onun mükemmelliğinin içinde oturabileceğiz, yeryüzü
nasıl tomurcuklanacak ve Iluvatar'ın tasarıları varlık bulabilecek?''
O
vakit Valar'ın tümü Melkor'a öfkelendi, Manwe'nin söylediklerine tek
karşı çıkan Makar'dı; ama geri kalanlar, haksızlık yapanı arayıp bulmak
için aralarından bazılarını seçtiler, bunlar Mandos ve Tulkas'dı, Melkor
Tulkas'ın kol gücü dışında başka hiçbir şeye aldırmazdı, Mandos sadece
Melkor onun heybetli görünüşünden korktuğu için seçilmişti. İkisi onu
arayıp buldular ve Manwenin huzuruna çıkmaya zorladılar, kalbi Melkor'un
hilekar kurnazlığından hoşnut olmayan Tulkas ona bir yumruk attı,
Melkor buna katlandı, ama hiç unutmayacaktı.
Buna rağmen
Tanrılarla çok nazik konuştu, dünyanın yeniliği içinde sadece bir süre
coşkuyla eğlendiğini ve verdiği zararları sınırlayacağını anlattı; bir
daha hiçbir şekilde Manwe'nin egemenliğine veya Ulmo ve Aule gibi
reislerin asaletlerine karşı çıkmaya uğraşmayacağını, herhangi birisini
incitmeyeceğini söyledi. Aslında önerdiği şey şuydu, Valar artık
birbirlerinin yanından ayrılmalı ve Yeryüzü'nde sevdiği şeylerin arasına
yerleşmeli, ama kimse kendi hakimiyet sınırlarını ötelere genişletmenin
bir yolunu aratırmamalıydı. İşte bu arada Manwe ve Ulmo arasında
birtakım üzeri örtülü düşünceler gelişti, Tanrıların bir bölümü onun
sözüne inanmıştı ve nasihatlerini uygulamak istiyorlardı, ama diğerleri
ona güvenmiyordu; onların tartışmalarının arasında Ulmo ayağa kalktı ve
Dış Topraklar'ın ötesine yerleştirilmiş olan Endış Denizler'e gitti. O
ne süslü sözcükleri ne de kalabalık toplantıları severdi, Büyük Deniz'i
ve daha sığ suları kulları olan Osse ve Onen'e bırakarak derin suların
hareketsizliğine ve boşluğuna yerleşmeyi amaçlamıştı; ama yine de onun
büyüsü Ulmonan'da, en dış denizlerdeki sarayında güçlüydü, Gölgeli
Denizler'in baygın kıpırtılarını kontrol eder, dünyadaki ırmaklar,
pınarlar ve göllere hükmederdi.
O günlerde Yeryüzü'nün doğası böyleydi ve eskinin Valar'ının yaptıklarının dışında değişmeyecekti.