İnsanların Uyanışı
Yeryüzüne ait en kadim şeylerin nicesi artık unutulmuştur, çünkü onlar
güneşten önceki karanlığın içinde kaybolup gitmişti ve hiçbir ilim
onları yeniden elegeçiremez; yinede belki bunlar buradakilerin çoğunun
kulağına yeni şeyler olarak gelecektir, ki teleri noldoli ve solosimpi
Orome’nin ardından yola çıktığında ve Valinor’a ulaşıldığında Eldalie
ırkının tamamı Palisor’dan (Uyanış Suları) yürüyüşe katılmamıştı, orada
arkalarında bıraktıklarını ki çoğu kedilerini Qendi, dünyanın kayıp
perileri diye anacaklarıdı, ama sizler Kor’lu (Tirion) elfler onları
Ilkorin’ler, Kor’un ışığını asla göremeyen elfler diye
isimlendirirsiniz.
Onların bazıları yolculuk sırasında
topluluktan ayrılmış ya da o günlerin yolsuz karanlığında kaybolup
gitmişti, Yeryüzünde şaşkın ve yeni uyanmışlardı, ama onların büyük
bölümü Paliasor’u hiç terk etmedi ve palisor’un çam ormanlarında
yaşadılar ya da hala solgun uyanış sularında yansıyan yıldızları
izleyerek sessizce oturdular. Üzerlerinden öylesine büyük çağlar
geçmişti ki Nornore’nin (Manwe’nin oğlu ve sözcüsü) aralarına gelişi
onlara eski bir efsane gibi gelmişti, birbirlerine diyorlardı ki onların
kardeşleri batıya doğru Parıldayan adalara gitmişlerdi. Oraya,
diyorlardı, Tanrılar yerleşmişti, onları batının yüce halkı diye
isimlendirmişlerdi ve onların denizdeki alevle aydınlanan adalarda
yerleşmiş olduklarını düşünüyorlardı ama nicesi o küdretli suların büyük
dalgalarını asla göremeyeceklerdi.
Eldar ya da Qendi
Iluvatar’ın gösterdiği bir dil armağanına sahipti ama yazgılarının
ayrılışı onları değiştirmiş ve birbirlerine benzemeyen bir hale
getirmişti; yine de Palisor’lu Karanlık elflerin diline göre çok az
değişiklikler vardı.
Şimdi öyküler anlatır ki perilerden biri,
Büyücü Tû diye isimlendirilir, büyülerde valinor topraklarının ötesine
yerleşmiş herkesten çok daha yetenekliydi; dünyanın üzerinde geziniyordu
ve boz elflerle karşılaştı, onları etrafına topladı , onlara nice derin
şeyleri öğretti ve onların arasında kudretli bir kral haline geldi,
onların öyküleri Tû’yu Akşamkaranlığı’nın Efendisi diye isimlendirir ve
onun diyarındaki bütün perileri de Hisildi ya da alaca karanlık halkı
oarak. Koivie-Neni’nin, Uyanış Suları’nın civarındaki yerler
engebeliydive koskocaman kayalarla doluydu, derin bir yarıktan oraya
dökülen sularla beslenen bir akıntı … soluk ve ince bir çizgi, karanlık
gölün kaynağı yeryüzünün altındaydı, dünyanın bağrına çok daha derin bir
şekilde inen nice dipsiz mağranın içlerine doğruydu. Orası büyücü
Tû’nun eviydi ve oralar dibine erişilemez oyuklardı, ama onların
kapıları uzun süredir mühürlenmişti ve girişi artık kimse bilmiyor.
Orada … daima titreşen mavi ve gümüş rengi solgun bir ışık vardı,
oraya elflerin kalabalığının yanında nice tuhaf ruh girip çıkardı.
Oradaki o elflerden biri Nuin’di ve çok bilge biriydi, çok uzaklarda
gezinmeyi çok severdi, Hisildi’nin gözleri olağan üstü keskin bir hale
geldiği için o loş günlerde en belirsiz patikaları bile izleyebilirdi.
Bir vakit Nuin Palisor’un doğusuna doğru çok uzaklara yürümüştü, yanında
halkından birkaç kişi de vardı, onları o bölgede bir işinin yapılması
için daha önce Tû hiç göndermemişti ve onlarla ilgili tuhaf öyküler
anlatılır; ama şimdi merak Nuin’i ele geçirmişti ve uzaklara doğru
yolculuk ederek şimdiye dek hiç görmediği tuhaf ve harikulade bir yere
geldi. Önnüde dağ gibi bir duvar yükseliyordu, uzun süre boyunca onu
aşabileceği bir yol aradı ve sonunda bir geçidin önüne geldi çok
karanlık ve dardı, büyük kayalığı delip geçiyor ve kıvrıla kıvrıla
aşağıya iniyordu. Büyük bir cesaret göstererek bu incecik yolu izledi,
derken aniden yamaçlar her iki tarafta da alçalıverdi ve anladı ki
çevresini karanlık yüzünden ölçemediği büyüklükte bir tepeler çemberinin
içine yerleştirilmiş kocaman bir çukurun girişini bulmuştu.
Çevresinde aniden yeryüzünün en tatlı kokuları fışkırmıştı, Valinor’un
güzel kokulardan daha sevimli değildi ve orada kokuların içinde sarhoş
olarak büyük bir keyifle dikildi, akşam çiçeklerinin doğurduğu ağır
rahiyaların ortasında nice çam ağacı geceyarısı havasında salınıp
duruyordu.
Birdenbire çok uzaklaradan vadinin dibinde uzanan
karanlık ormanların içinde bir bülbül öttü ve yakındaki diğerleri de
belirsiz bir şekilde onu yanıtladı, bu düş kuran yerin sevimliliği
karşısında Nuin neredeyse bayılacaktı ve Murmenalda’ya ya da Uyanış
Vadisine girmiş olduğunu biliyordu, orası genç yıldızların altındaki ilk
sakin karanlık günlerinden beri vardı ve hiç rüzgar esmezdi.
Derken Nuin vadinin içine doğru inmeye başladı, üzerini bürüyen
anlamadığı bir merak yüzünden yumuşak bir şekilde yürüyordu, bak,
ağaçların altında uyuşan bedenlerle dolu ılık bir alacakaranlık gördü,
bazıları birbirinin kollarında sarmaş dolaştı, bazıları da tek başına
uzanıp rahatlık içinde uyuyordu, Nuin şaşkınlık içinde dikilip kalmıştı,
zorbela soluk alabiliyordu.
Ardından ani bir korkuya kapıldı,
döndü ve o kutsanmış bölgeden yavaşça uzaklaştı, geçitten geçerek
yeniden dağa döndü ve hızla Tû’nun oturduğu yere gitti; büyücülerin en
yaşlısının huzuruna çıkıp Doğueli Diyarından şimdi geldiğini söyledi ve
Tû buna pek memnun olmadı, ne de orada gördüklerinin hepsini anlatan
Nuin öyküsünü bitirdiğinde birazcık daha keyifliydi, “ve bence” dedi
“orada uyuyanların hepsi çocuktu, ama bedenleri elflerin en büyüğününki
gibiydi.”
Sonra Tû Manwe’nin korkusuna kapıldı, hatta her şeyin
efendisi Iluvatar’ın korkusuna ve Nuin’e Karşılaştığı uyuyanların
Iluvatar’ın yeni çocukları olduğunu ve onların ışığı beklediğini
anlattı. Bütün elflerin onları uyandırmasını ya da o yeri ziyarete
gitmesini yasakladı, Iluvatar’ın gazabından korkmaktaydı ama buna rağmen
Nuin oraya sık sık gitti ve bir kayaya oturarak seyretti, bir seferinde
uyuyan birinin üstüne doğru düşecek gibi oldu, uyuyan kımıldandı ama
uyanmadı. Sonunda merakına yenilen Nuin, Ermon ve Elmir isimli iki
kişiyi uyandırdı; konuşamıyorlardı ve çok korkmuşlardı, ama onlara
Ilkorin dilini epeyce öğretti, işte bu yüzden Dilin Babası Nuin diye
anılır. Ardından ilk şafak doğdu, insanlar arasında güneşin batıdan ilk
yükselişini ve doğu ellerinde göklere gelişini gören sadece Ermon ile
Elmir’di. Artık insanlar bir uykulu çocuklar ordusu olarak
Murmenalda’dan dışarı çıktılar.