Ent Meclisi
Entlerin toplantısına verilen isimdir. Ent meclisinde önemli meseleler tartışılırdı. Üçüncü Çağ’ın sonu ile bu toplantılar çok azalmıştır.
Ağaçsakal 3019’da Merry ve Pippin’den olan biteni öğrenince Ent Meclisi’ni topladı. Meclis de özel olarak tartışılan konu Isengard ve Saruman oldu. Saruman gücünü çoğaltmıştı ve ormandan çok fazla ağaç kesmişti.
30 Şubat sabahında Ağaçsakal Merry ve Pippin’i Ent Meclisi’ne getirdi. Ent Meclisi’nden çıkan ilk karar Merry ve Pippin’in ork olmadıkları ve canlı yaratıkların listesine eklenmeleri gerektiği oldu. Daha sonra Ağaçsakal Hobbitleri yere bıraktı ve Entlere Saruman’ı anlatmaya başladı.
Bir süre sonra Ağaçsakal yanında Bregalad adlı bir entle Hobbitlerin yanına geldi ve Bregalad’ı tanıtıp onların yanında bıraktı.
Ent Meclisi üç gün daha devam etti. Merry ve Pippin Entlerin bağırışlarını duyduklar. Entler savaşa karar vermişlerdi ve savaş naralarıyla Isengard’a doğru yola koyuldular.
Entlerin toplantısına verilen isimdir. Ent meclisinde önemli meseleler tartışılırdı. Üçüncü Çağ’ın sonu ile bu toplantılar çok azalmıştır.
Ağaçsakal 3019’da Merry ve Pippin’den olan biteni öğrenince Ent Meclisi’ni topladı. Meclis de özel olarak tartışılan konu Isengard ve Saruman oldu. Saruman gücünü çoğaltmıştı ve ormandan çok fazla ağaç kesmişti.
30 Şubat sabahında Ağaçsakal Merry ve Pippin’i Ent Meclisi’ne getirdi. Ent Meclisi’nden çıkan ilk karar Merry ve Pippin’in ork olmadıkları ve canlı yaratıkların listesine eklenmeleri gerektiği oldu. Daha sonra Ağaçsakal Hobbitleri yere bıraktı ve Entlere Saruman’ı anlatmaya başladı.
Alıntı
Ağaçsakal artık Merry ile Pippin'i kuş gibi omuzuna koymuş yeniden
yürümeye başlamıştı; ara sıra yine bir boru sesi çıkartıyor, her
seferinde cevaplar daha yakından ve daha kuvvetli geliyordu. Böyle
böyle, sonunda aşılmaz bir duvar görünümündeki, yapraklarını dökmeyen
koyu renkli ağaçlara, hobbitlerin daha önce hiç görmemiş oldukları
cinsten ağaçlara vardılar: Tam köklerinden itibaren dallanıp
budaklanıyordu bu ağaçlar, sıkı sıkıya dikensiz çobanpüskülü gibi kara
parlak yapraklarla kaplanmışlardı ve üzerlerinde iri, parlak zeytin
renkli tomurcuklan olan sert, dik, çiçeksi mahmuzlan vardı.
Sola dönüp bu muazzam engelin kenarından dolanan Ağaçsakal birkaç adımda dar bir geçide vardı. Bu geçitten aşınmış bir yol geçiyor ve aniden uzun, dik bir yamaçtan aşağıya iniyordu. Hobbitler, kara yapraklarını dökmeyen yüksek ağaçlarla çevrili, neredeyse bir kâse gibi yusyuvarlak, çok geniş ve çok derin büyük bir çukura inmekte olduklarını gördüler, içerisi dümdüz ve çimenlerle kaplıydı; çukurun tam dibinde yükselen üç tane uzun ve güzel gümüşsü huş ağacı hariç hiç ağaç yoktu. Bu çukurun içine iki patika daha iniyordu: Biri batıdan, biri doğudan.
Birkaç ent, şimdiden gelmişlerdi bile. Diğer patikalardan daha birçoğu geliyordu, kimisi ise Ağaçsakal'ı izliyordu. Entler yaklaştıkça hobbitler onlara bakmaya başladı. Nasıl (en azından bir yabancı gözünde) bir hobbit bir diğerine benzerse, onlar da aşağı yukarı Ağaçsakal'a benzeyen birkaç yaratık görmeyi umuyorlardı; ama böyle bir şeyle karşılaşmayınca çok şaşırdılar. Nasıl bir ağaç bir ağaçtan farklıysa, entler de birbirlerinden öylesine farklıydı: Kimisi aynı ismi taşıyan ama gelişimi ve geçmişi birbirinden ayrı olan ağaçlar kadar; kimisi farklı ağaç cinsleri kadar, huş ağacının kayından, meşenin çamdan farklı olduğu kadar farklıydı.
Birkaç tane, dinç ama kadim ağaçlar gibi sakallı ve budaklı, daha yaşlı ent vardı (ancak hiçbiri Ağaçsakal kadar yaşlı görünmüyordu); olgun devrelerindeki orman ağaçlan gibi temiz kollu, pürüzsüz 'Berili, uzun, güçlü entler vardı; ama hiç genç ent, hiç fidan yoktu. Toplam iki düzine kadar ent duruyordu çukurluğun geniş çimenlik zemininde, çok daha fazla sayıda ent hâlâ gelmekteydi.
İlk başta Merry ile Pippin gördükleri çeşitlilik karşısında hayrete düşmüşlerdi: O kadar çeşitli şekilden, renkten, gövdelerin kalınlıklarındaki ve yüksekliklerindeki, bacakların ve kolların uzunluklarında ki, (üç ile dokuz arasında değişen) ayak ve el parmaklarının sayılarındaki farklılıktan. Bir iki tanesi Ağaçsakal'la üç aşağı beş yukarı benzerlik gösteriyordu ve kayın veya meşe ağaçlarını hatırlatıyorlardı. Fakat başka çeşitler de vardı, iri yayvan parmaklı elleri ve kısa kalın bacakları olan entler gibi.
Bazıları dişbudak ağaçlarını hatırlatıyordu: bir sürü parmakları ve uzun bacakları olan, uzun boylu, dik, gri entler; bazıları (en uzun entler) çam ağacına, diğerleri huş ağacına, üveze, ıhlamura benziyorlardı. Fakat entler Ağaçsakal'ın etrafında toplanıp, başlarını belli belirsiz eğip de alçak ezgili sesleriyle mırıldanarak yabancılara uzun uzun dikkatle bakınca hobbitler hepsinin aynı cinsten olduğunu anladı; ayrıca hepsinin gözleri aynıydı: Hepsi Ağaçsakal'ınkiler kadar yaşlı ve derin değildi, ama hepsinde aynı yavaş, sabit, düşünceli ifade ve aynı yeşil alev vardı.
Bütün grup geniş bir halka halinde Ağaçsakal'ın etrafında toplanır toplanmaz, tuhaf ve anlaşılmaz bir konuşmadır başladı. Entler yavaş yavaş mırıldanmaya başladılar: Önce biri katıldı sonra diğeri, ta ki hepsi yükselip alçalan bir ritimle birlikte mırıldanmaya başlayana kadar; mırıltı kâh halkanın bir tarafında daha yüksek sesle çıkıyor, kâh orada alçalarak diğer tarafta patlarcasına yükseliyordu. Entçe olduğunu tahmin ettiği bu dilin hiçbir sözcüğünü yakalayamadığı ve anlayamadığı halde, Pippin ilk önceleri bu sesi dinlemekten hoşlandı; fakat zamanla dikkati dağıldı.
Uzun bir süre sonra (ve mırıltılar hiç durulma alâmeti göstermeyince) Entçe son derece "acelesiz" bir dil olduğu için, Günaydın demekten öteye gidip gitmediklerini; Ağaçsakal'ın yoklama yapıp yapmayacağını, yaparsa Entçe olarak bütün isimleri söylemenin ne kadar süreceğini merak etmeye başladığını fark etti. "Acaba Entçe evet ve hayır nasıl söylenir," diye düşündü. Esnedi.
Ağaçsakal hemen onu fark etti. "Hm, ha, hey, Pippinciğim!" dedi; diğer bütün entler konuşmalarını yarıda kestiler. "Siz aceleci bir ahalidensiniz, neredeyse unutuyordum bunu; zaten her halükârda anlaşılmayan bir lisanı dinlemek yorucu olur. Aşağıya inebilirsiniz artık, isimlerinizi Entmeclisi'ne bildirdim; onlar da size bakıp birer ork olmadığınız hususunda hemfikir oldular; kadim cetvellerimize yeni mısra ilave edilecek.
Henüz pek bir şey konuşamadık lâkin bu bile bizim Entmeclisimiz için hızlı sayılır. Merry ile birlikte bu çukurda dolaşabilirsiniz arzu ederseniz. Eğer su içmek isterseniz, o tarafta kuzey kıyısında güzel bir tatlı su kuyusu mevcuttur. Meclis hakiki manada başlamadan evvel söylenmesi lazım gelen bazı sözler var. Gelip size bakar, işlerin nasıl gittiğini bildiririm.
Sola dönüp bu muazzam engelin kenarından dolanan Ağaçsakal birkaç adımda dar bir geçide vardı. Bu geçitten aşınmış bir yol geçiyor ve aniden uzun, dik bir yamaçtan aşağıya iniyordu. Hobbitler, kara yapraklarını dökmeyen yüksek ağaçlarla çevrili, neredeyse bir kâse gibi yusyuvarlak, çok geniş ve çok derin büyük bir çukura inmekte olduklarını gördüler, içerisi dümdüz ve çimenlerle kaplıydı; çukurun tam dibinde yükselen üç tane uzun ve güzel gümüşsü huş ağacı hariç hiç ağaç yoktu. Bu çukurun içine iki patika daha iniyordu: Biri batıdan, biri doğudan.
Birkaç ent, şimdiden gelmişlerdi bile. Diğer patikalardan daha birçoğu geliyordu, kimisi ise Ağaçsakal'ı izliyordu. Entler yaklaştıkça hobbitler onlara bakmaya başladı. Nasıl (en azından bir yabancı gözünde) bir hobbit bir diğerine benzerse, onlar da aşağı yukarı Ağaçsakal'a benzeyen birkaç yaratık görmeyi umuyorlardı; ama böyle bir şeyle karşılaşmayınca çok şaşırdılar. Nasıl bir ağaç bir ağaçtan farklıysa, entler de birbirlerinden öylesine farklıydı: Kimisi aynı ismi taşıyan ama gelişimi ve geçmişi birbirinden ayrı olan ağaçlar kadar; kimisi farklı ağaç cinsleri kadar, huş ağacının kayından, meşenin çamdan farklı olduğu kadar farklıydı.
Birkaç tane, dinç ama kadim ağaçlar gibi sakallı ve budaklı, daha yaşlı ent vardı (ancak hiçbiri Ağaçsakal kadar yaşlı görünmüyordu); olgun devrelerindeki orman ağaçlan gibi temiz kollu, pürüzsüz 'Berili, uzun, güçlü entler vardı; ama hiç genç ent, hiç fidan yoktu. Toplam iki düzine kadar ent duruyordu çukurluğun geniş çimenlik zemininde, çok daha fazla sayıda ent hâlâ gelmekteydi.
İlk başta Merry ile Pippin gördükleri çeşitlilik karşısında hayrete düşmüşlerdi: O kadar çeşitli şekilden, renkten, gövdelerin kalınlıklarındaki ve yüksekliklerindeki, bacakların ve kolların uzunluklarında ki, (üç ile dokuz arasında değişen) ayak ve el parmaklarının sayılarındaki farklılıktan. Bir iki tanesi Ağaçsakal'la üç aşağı beş yukarı benzerlik gösteriyordu ve kayın veya meşe ağaçlarını hatırlatıyorlardı. Fakat başka çeşitler de vardı, iri yayvan parmaklı elleri ve kısa kalın bacakları olan entler gibi.
Bazıları dişbudak ağaçlarını hatırlatıyordu: bir sürü parmakları ve uzun bacakları olan, uzun boylu, dik, gri entler; bazıları (en uzun entler) çam ağacına, diğerleri huş ağacına, üveze, ıhlamura benziyorlardı. Fakat entler Ağaçsakal'ın etrafında toplanıp, başlarını belli belirsiz eğip de alçak ezgili sesleriyle mırıldanarak yabancılara uzun uzun dikkatle bakınca hobbitler hepsinin aynı cinsten olduğunu anladı; ayrıca hepsinin gözleri aynıydı: Hepsi Ağaçsakal'ınkiler kadar yaşlı ve derin değildi, ama hepsinde aynı yavaş, sabit, düşünceli ifade ve aynı yeşil alev vardı.
Bütün grup geniş bir halka halinde Ağaçsakal'ın etrafında toplanır toplanmaz, tuhaf ve anlaşılmaz bir konuşmadır başladı. Entler yavaş yavaş mırıldanmaya başladılar: Önce biri katıldı sonra diğeri, ta ki hepsi yükselip alçalan bir ritimle birlikte mırıldanmaya başlayana kadar; mırıltı kâh halkanın bir tarafında daha yüksek sesle çıkıyor, kâh orada alçalarak diğer tarafta patlarcasına yükseliyordu. Entçe olduğunu tahmin ettiği bu dilin hiçbir sözcüğünü yakalayamadığı ve anlayamadığı halde, Pippin ilk önceleri bu sesi dinlemekten hoşlandı; fakat zamanla dikkati dağıldı.
Uzun bir süre sonra (ve mırıltılar hiç durulma alâmeti göstermeyince) Entçe son derece "acelesiz" bir dil olduğu için, Günaydın demekten öteye gidip gitmediklerini; Ağaçsakal'ın yoklama yapıp yapmayacağını, yaparsa Entçe olarak bütün isimleri söylemenin ne kadar süreceğini merak etmeye başladığını fark etti. "Acaba Entçe evet ve hayır nasıl söylenir," diye düşündü. Esnedi.
Ağaçsakal hemen onu fark etti. "Hm, ha, hey, Pippinciğim!" dedi; diğer bütün entler konuşmalarını yarıda kestiler. "Siz aceleci bir ahalidensiniz, neredeyse unutuyordum bunu; zaten her halükârda anlaşılmayan bir lisanı dinlemek yorucu olur. Aşağıya inebilirsiniz artık, isimlerinizi Entmeclisi'ne bildirdim; onlar da size bakıp birer ork olmadığınız hususunda hemfikir oldular; kadim cetvellerimize yeni mısra ilave edilecek.
Henüz pek bir şey konuşamadık lâkin bu bile bizim Entmeclisimiz için hızlı sayılır. Merry ile birlikte bu çukurda dolaşabilirsiniz arzu ederseniz. Eğer su içmek isterseniz, o tarafta kuzey kıyısında güzel bir tatlı su kuyusu mevcuttur. Meclis hakiki manada başlamadan evvel söylenmesi lazım gelen bazı sözler var. Gelip size bakar, işlerin nasıl gittiğini bildiririm.
Bir süre sonra Ağaçsakal yanında Bregalad adlı bir entle Hobbitlerin yanına geldi ve Bregalad’ı tanıtıp onların yanında bıraktı.
Alıntı
Sonunda ent seslerinde bir duraksama oldu; başlarını kaldırınca
Ağaçsakal'ın, yanında başka bir ent ile kendilerine doğru gelmekte
olduğunu gördüler.
"Hm, hum, işte yine geldim," dedi Ağaçsakal. "Sıkılmaya başladınız mı, yoksa sabırsızlanıyor musunuz, hı, hmm? Eh, korkarım henüz sabırsızlanmamanız lazım, ilk safhayı geçtik; lâkin hâlâ uzaklarda, Isengard'dan uzakta yaşayanlara ve Meclis'ten önce erişemediklerime bazı şeyleri izah etmem lazım; ondan sonra ne yapmamız lazım geldiği hususunda bir karara varacağız. Mamafih, entler ne yapılması lazım geldiği hususunda bir karara varmak için, bütün keyfiyetlerin ve hadiselerin üzerinden tek tek geçerken harcadıkları kadar vakit harcamazlar.
Yine de burada uzun bir müddet daha kalacağımızı inkâr etmenin bir faydası yok: Büyük bir ihtimalle birkaç gün. Bu sebeple size bir arkadaş getirdim. Arkadaşın yakında bir ent evi var. Elfçe ismi Bregalad. Kararını zaten vermiş olduğunu, Meclis'te kalması için bir sebebin olmadığını söylüyor. Hm, hm, aramızda aceleci sayılabilecek tek kişi odur. İyi anlaşırsınız herhalde. Hoşçakalın!" Ağaçsakal dönerek yanlarından ayrıldı.
Bregalad bir süre hobbitleri ciddiyet ve vakarla gözleyerek durdu; onlar ise ent ne zaman bir "acelecilik" belirtisi gösterecek diye merakla ona baktılar. Uzun boyluydu ve genç bir ente benziyordu; dudakları al al, saçları ise gri yeşildi. Rüzgârdaki ince bir ağaç gibi, bükülüp sallanabiliyordu. Sonunda konuştu; sesi yankılı olduğu halde Ağaçsakal'ınkinden daha tiz ve daha netti.
"Ha, hmm, dostlarım, haydi bir yürüyüşe çıkalım!" dedi. "Ben Bregalad'ım, sizin lisanınızda bu Tezmertek anlamına gelir. Lâkin bu sadece bir lâkap tabii ki. Bana bu ismi, ihtiyar bir ente daha sorusunu bitirmeden evet, dediğim zaman vermişlerdi. Sonra çok da hızlı su içer, daha bazdan hâlâ sakallarını ıslatırken dışarı çıkarım. Benimle gelin!"
Biçimli kollarını aşağı sarkıtarak hobbitlere uzun parmaklı ellerini uzattı. Bütün o gün boyunca zamanlarını onunla birlikte ormanları dolaşarak, şarkı söyleyip gülerek geçirdiler; çünkü Tezmertek sık sık gülüyordu. Güneş bir bulutun arkasından çıkınca gülüyordu, bir dereye ve ırmağa rast gelince gülüyordu; sonra eğiliyor, ayaklarım ve başını suda ıslatıyordu; bazen ağaçlardan gelen bir sese veya bir fısıltıya gülüyordu. Ne zaman bir üvez ağacı görse kollarını uzatıp şarkı söylüyor ve şarkı söylerken sallanıyordu.
"Hm, hum, işte yine geldim," dedi Ağaçsakal. "Sıkılmaya başladınız mı, yoksa sabırsızlanıyor musunuz, hı, hmm? Eh, korkarım henüz sabırsızlanmamanız lazım, ilk safhayı geçtik; lâkin hâlâ uzaklarda, Isengard'dan uzakta yaşayanlara ve Meclis'ten önce erişemediklerime bazı şeyleri izah etmem lazım; ondan sonra ne yapmamız lazım geldiği hususunda bir karara varacağız. Mamafih, entler ne yapılması lazım geldiği hususunda bir karara varmak için, bütün keyfiyetlerin ve hadiselerin üzerinden tek tek geçerken harcadıkları kadar vakit harcamazlar.
Yine de burada uzun bir müddet daha kalacağımızı inkâr etmenin bir faydası yok: Büyük bir ihtimalle birkaç gün. Bu sebeple size bir arkadaş getirdim. Arkadaşın yakında bir ent evi var. Elfçe ismi Bregalad. Kararını zaten vermiş olduğunu, Meclis'te kalması için bir sebebin olmadığını söylüyor. Hm, hm, aramızda aceleci sayılabilecek tek kişi odur. İyi anlaşırsınız herhalde. Hoşçakalın!" Ağaçsakal dönerek yanlarından ayrıldı.
Bregalad bir süre hobbitleri ciddiyet ve vakarla gözleyerek durdu; onlar ise ent ne zaman bir "acelecilik" belirtisi gösterecek diye merakla ona baktılar. Uzun boyluydu ve genç bir ente benziyordu; dudakları al al, saçları ise gri yeşildi. Rüzgârdaki ince bir ağaç gibi, bükülüp sallanabiliyordu. Sonunda konuştu; sesi yankılı olduğu halde Ağaçsakal'ınkinden daha tiz ve daha netti.
"Ha, hmm, dostlarım, haydi bir yürüyüşe çıkalım!" dedi. "Ben Bregalad'ım, sizin lisanınızda bu Tezmertek anlamına gelir. Lâkin bu sadece bir lâkap tabii ki. Bana bu ismi, ihtiyar bir ente daha sorusunu bitirmeden evet, dediğim zaman vermişlerdi. Sonra çok da hızlı su içer, daha bazdan hâlâ sakallarını ıslatırken dışarı çıkarım. Benimle gelin!"
Biçimli kollarını aşağı sarkıtarak hobbitlere uzun parmaklı ellerini uzattı. Bütün o gün boyunca zamanlarını onunla birlikte ormanları dolaşarak, şarkı söyleyip gülerek geçirdiler; çünkü Tezmertek sık sık gülüyordu. Güneş bir bulutun arkasından çıkınca gülüyordu, bir dereye ve ırmağa rast gelince gülüyordu; sonra eğiliyor, ayaklarım ve başını suda ıslatıyordu; bazen ağaçlardan gelen bir sese veya bir fısıltıya gülüyordu. Ne zaman bir üvez ağacı görse kollarını uzatıp şarkı söylüyor ve şarkı söylerken sallanıyordu.
Ent Meclisi üç gün daha devam etti. Merry ve Pippin Entlerin bağırışlarını duyduklar. Entler savaşa karar vermişlerdi ve savaş naralarıyla Isengard’a doğru yola koyuldular.
Alıntı
Bir çatırtı sesiyle çınlayan büyük bir ses duyuldu: gümbe de güm!
Ağaçlar sanki ani ve şiddetli bir rüzgâr esmişçesine titreyerek
eğildiler. Bir sessizlik daha oldu; sonra heybetli davullar misali bir
bando müziği başladı ve gürleyen davul sesleri üzerinde yüksek ve güçlü
sesle şarkı söyleyen sesler toplanmaya başladı.
Geliyoruz, davul gümbürtüleriyle geliyoruz: Güm güm de güm güm!
Entler geliyordu: Sarkılan durmadan daha yakından ve daha yüksek duyuluyordu:
Geliyoruz, davullarla zurnalarla geliyoruz: Güm güm de güm güm!
Bregalad hobbitleri alarak iri adımlarla evinden uzaklaştı.
Çok geçmeden yürüyüşe geçmiş yaklaşan sırayı gördüler Entler, iri adımlarla yamaçtan aşağıya onlara doğru sallana sallana geliyorlardı. Başlarında Ağaçsakal vardı, arkasında da onu izleyen elli kadar o takipçisi; ikişer ikişer, elleriyle böğürlerine vurup usul tutarak, uygun adım ilerliyorlardı. Yaklaştıkça gözlerindeki şimşekler ve kıvılcımlar görülmeye başladı.
"Hum, ham! işte sonunda geldik, gümbürdeyerek geldik!" diye seslendi Ağaçsakal, Bregalad ile hobbitleri görür görmez.
"Gelin, Meclis'e katılın! Gidiyoruz! Isengard'a gidiyoruz!"
"Isengard'a!" diye bağırdı entler bir ağızdan.
"Isengard'a!"
Haydi, Isengard'a! İsterse taştan kapılarla sarılmış, kapatılmış olsun Isengard; istediği kadar sağlam, çetin, taş gibi soğuk, kemik kadar çıplak olsun Isengard, gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz savaşa, taşı yarıp kapıyı yıkmaya.
Çünkü gövde ve dal yanıyor, ocak harlanıyor; biz de gidiyoruz savaşa! Kasvet diyarına, kıyametin ayak sesleriyle, davullar çalarak geliyoruz Isengard'a kıyama geliyoruz!
Kıyama geliyoruz, kıyama geliyoruz!
Böyle şarkılar söylediler güneye doğru yürürken.
Gözleri pırıl pırıl parlayan Bregalad, savrularak Ağaçsakal'ın yanında sıraya girdi. Yaşlı ent, hobbitleri kendisi aldı ve yeniden omuzlarına yerleştirdi; böylece şarkı söyleyen grubun önünde kalpleri güm güm atarak ve başlarını dimdik tutarak gururla oturdular. Er geç bir şeylerin olacağını bekledikleri halde enderdeki değişikliğe çok hayret etmişlerdi. Şimdi bu olanlar, uzun süredir bir setin zaptettiği suyun coşup akmasına benziyordu.
"Hakikaten de entler kararlarını çabuk verdiler, öyle değil mi?" demeye cesaret etti Pippin bir süre sonra, şarkılara ara verildiğinde ve sadece eller ile ayakların ritimleri duyulurken.
"Çabuk mu?" dedi Ağaçsakal. "Hum! Evet, elbette. Benim tahmin ettiğimden de çabuk oldu. Hakikaten, uzun asırlar boyudur hiç böyle ayaklandıklarını görmemiştim. Biz entler harekete geçirilmeyi sevmeyiz; ağaçlarımız ve hayatlarımızın büyük bir tehlike içinde olduğunu bariz bir şekilde görmezsek de hiç harekete geçmeyiz. Bu da, Sauron ile Deniz'in insanları arasında yapılan muharebeden beri hiç vuku bulmamıştı. Bu ork işi, ahlaksızlar -rârum- ateşlerini beslemek gibi kötü bir mazeretleri dahi olmaksızın kesiyorlar ağaçları; işte bu bizi çok hiddetlendirdi; bir de bize yardım etmesi gereken komşumuzun hainliği. Arifler'in akıllarının başlarında olması lazım gelirdi: Öyledir de. Ne elflerin, ne entlerin, ne de insanların lisanlarında, bu tür bir hainlik için sarf edile bilecek bir küfür yok. Kahrolsun Saruman!
Geliyoruz, davul gümbürtüleriyle geliyoruz: Güm güm de güm güm!
Entler geliyordu: Sarkılan durmadan daha yakından ve daha yüksek duyuluyordu:
Geliyoruz, davullarla zurnalarla geliyoruz: Güm güm de güm güm!
Bregalad hobbitleri alarak iri adımlarla evinden uzaklaştı.
Çok geçmeden yürüyüşe geçmiş yaklaşan sırayı gördüler Entler, iri adımlarla yamaçtan aşağıya onlara doğru sallana sallana geliyorlardı. Başlarında Ağaçsakal vardı, arkasında da onu izleyen elli kadar o takipçisi; ikişer ikişer, elleriyle böğürlerine vurup usul tutarak, uygun adım ilerliyorlardı. Yaklaştıkça gözlerindeki şimşekler ve kıvılcımlar görülmeye başladı.
"Hum, ham! işte sonunda geldik, gümbürdeyerek geldik!" diye seslendi Ağaçsakal, Bregalad ile hobbitleri görür görmez.
"Gelin, Meclis'e katılın! Gidiyoruz! Isengard'a gidiyoruz!"
"Isengard'a!" diye bağırdı entler bir ağızdan.
"Isengard'a!"
Haydi, Isengard'a! İsterse taştan kapılarla sarılmış, kapatılmış olsun Isengard; istediği kadar sağlam, çetin, taş gibi soğuk, kemik kadar çıplak olsun Isengard, gidiyoruz, gidiyoruz, gidiyoruz savaşa, taşı yarıp kapıyı yıkmaya.
Çünkü gövde ve dal yanıyor, ocak harlanıyor; biz de gidiyoruz savaşa! Kasvet diyarına, kıyametin ayak sesleriyle, davullar çalarak geliyoruz Isengard'a kıyama geliyoruz!
Kıyama geliyoruz, kıyama geliyoruz!
Böyle şarkılar söylediler güneye doğru yürürken.
Gözleri pırıl pırıl parlayan Bregalad, savrularak Ağaçsakal'ın yanında sıraya girdi. Yaşlı ent, hobbitleri kendisi aldı ve yeniden omuzlarına yerleştirdi; böylece şarkı söyleyen grubun önünde kalpleri güm güm atarak ve başlarını dimdik tutarak gururla oturdular. Er geç bir şeylerin olacağını bekledikleri halde enderdeki değişikliğe çok hayret etmişlerdi. Şimdi bu olanlar, uzun süredir bir setin zaptettiği suyun coşup akmasına benziyordu.
"Hakikaten de entler kararlarını çabuk verdiler, öyle değil mi?" demeye cesaret etti Pippin bir süre sonra, şarkılara ara verildiğinde ve sadece eller ile ayakların ritimleri duyulurken.
"Çabuk mu?" dedi Ağaçsakal. "Hum! Evet, elbette. Benim tahmin ettiğimden de çabuk oldu. Hakikaten, uzun asırlar boyudur hiç böyle ayaklandıklarını görmemiştim. Biz entler harekete geçirilmeyi sevmeyiz; ağaçlarımız ve hayatlarımızın büyük bir tehlike içinde olduğunu bariz bir şekilde görmezsek de hiç harekete geçmeyiz. Bu da, Sauron ile Deniz'in insanları arasında yapılan muharebeden beri hiç vuku bulmamıştı. Bu ork işi, ahlaksızlar -rârum- ateşlerini beslemek gibi kötü bir mazeretleri dahi olmaksızın kesiyorlar ağaçları; işte bu bizi çok hiddetlendirdi; bir de bize yardım etmesi gereken komşumuzun hainliği. Arifler'in akıllarının başlarında olması lazım gelirdi: Öyledir de. Ne elflerin, ne entlerin, ne de insanların lisanlarında, bu tür bir hainlik için sarf edile bilecek bir küfür yok. Kahrolsun Saruman!