Ferah Çayırlar Felaketi

Ferah Çayırlar Felaketi

Sauron'un düşüşünden sonra Elendil'in oğlu Isildur, Gondor'a döndü. Burada, kendini Arnor Kralı ve Kuzey ile Güney Dunedain hakimi ilan etti. Bir yıl kadar Gondor'da kaldı ama ordunun büyük bir bölümü Eriador'a dönmüştü.

Kendisini krallığına gitmek için hazır hissettiğinde acele etti, ilk olarak Imladris'e gitmeyi arzuladı, çünkü karısıyla en küçük oğlunu orada bırakmıştı ve Elrond'un tavsiyelerine ihtiyacı vardı. Osgiliath'’tan kuzeye, Anduin Vadileri'’ni aşarak Cirith Forn en Andrath'’tan geçirmeye karar verdi. Burası kuzeyin yüksek bir geçidiydi ve Imladris'e buradan varılıyordu. Buraları çok iyi biliyordu çünkü Son İttifak Savaşı'ndan önce sık sık gelirdi.

Bu uzun bir yoldu, ama diğer yol batıya ve Arnor'da kesişen yola doğru kuzeye buradan da Imladris'e doğru doğuya yöneliyordu ki çok daha uzundu. Atlılar için hızlı olabilirdi, ama elinde buna uygun atı yoktu; eski günlerde bu daha güvenli olabilirdi, ama Sauron mağlup edilmişti ve vadi halkı Isildur'un müttefiğiydi. Hava şartları dışında bir şeyden korkmuyordu, ama bu adamlar Orta-dünya’nın uzak diyarlarında yaşam koşullarına alışıktılar.

Efsanelerde söylendiğine göre, Isildur Üçüncü Çağ'ın 2. yılında Osgiliath'tan ayrılmıştı. Açık bir sabah vakti, köprünün doğu kapısında Meneldil onu uğurladı. "Şimdi iyi bir süratle git ve güneş, yolunun üzerinde her zaman parlasın!"

Isildur üç oğlu Elendur, Aratan ve Ciryon ve 200 kadar tecrübeli askerle yola çıkmıştı. Dagorlad’ı ve kuzeyde yaban toprakları ve Büyük Yeşilorman’ın güneyindeki boş toprakları geçene kadar yolculukları hakkında bir şey anlatılamaz. Yolculuklarının 20.gününde ormanın görüş alanı dışındayken Rhun denizinden yağmur taşıyan kara bulutlar üzerlerine çökmüştü. Yağmur dört gün sürmüştü ve vadiler'in girişine geldiklerinde Isildur Anduin'den uzaklaşarak Silvan Elfleri'nin kadim yoluna ulaşmak için doğu kıyısındaki sarp yamaçlara yöneldi.

Yolcuklarının 30'uncu gününün akşam saatlerinde, Thranduil'’in Krallığı'na giden yolda, Ferah Çayırlar'ın kuzey sınırlarında ilerliyorlardı. Dunedain şarkı söylüyordu çünkü yürüyüşleri son bulmak üzereydi. Dağ taraflarında, sarp yamaçların tepesindeki orman, üstlerinde korkunç bir şekilde uzanıyor ve yollarına doğru genişliyor, oradan da vadinin tabanına yumuşak bir şekilde iniyordu.

Aniden güneş bulutların arkasına saklandığında orkların çığlıklarını duydular ve onları ormandan çıkıp yamaçlardan aşağı inerlerken gördüler. Azalan ışığın altında sayıları sadece tahmin edilebilirdi ama Dunedain'dan sayıca belki de on kat fazlaydılar. Isildur askerlerini thangail biçimlenmesine göre düzenledi. Sağ veya sol cephelerden saldırıya uğramaları halinde her iki ucundan derhal geriye bükülebilecek gerektiğindeyse kapalı bir çembere dönüşebilecek iki sıradan meydana gelen kalkandan bir duvar oluşturdu. Eğer zemin düz veya yamaç istediği gibi olsaydı askerlerini dirnaith biçimlenmesine sokar ve Dunedain'in gücü ve silahlarının orkları dağıtacağını umarak saldırırdı.

"Sauron'un kendisi ölmüş olsa bile intikamı yaşıyor" dedi yanında duran Elendur'a. "Burada bir kurnazlık ve bir plan var! Yardım umudumuz yok: Moria ve Lorien çok uzaklarda ve Thranduil dört günlük uzaklıkta."

"Ve paha biçilemeyecek yükler taşıyoruz" dedi Elendur, çünkü babasının içinde gizlediği sırrı biliyordu.

Orklar yaklaşıyordu. Isildur silahtarına döndü ve: "Ohtar" dedi, " Bunu senin korumana veriyorum" ve ona Elendil'in kılıcı Narsil'in parçalarını verdi. " Ne olursa olsun bunu koru ve ele geçirmelerine engel ol. Arkadaşını da yanına al ve buradan kaçın! Gidin! Size emrediyorum!". Ohtar eğildi ve Isildur'un elini öptü.

Eğer keskin gözlü orklar kaçışlarını görseydi bile umursamazlardı, çünkü saldırıya hazırlanıyorlardı. İlk olarak oklarını saldılar ve sonra aniden Isıldur’un yapmış olduğu gibi bağırarak kuvvetli savaşçılardan oluşan koca bir kalabalığı son yamaçtan Dunedain'’in üzerine saldılar. Kalkandan yapılmış duvarı kıracaklarını umuyorlardı. Fakat Dunedain dayandı. Oklar, Numenorean zırhlarına karşı hiç bir etki gösteremiyordu. Heybetli İnsanlar en uzun Orklar’ı bile ezip geçiyordu, kılıçları ve mızrakları düşmanlarının silahlarının erişemeyeceği kalitedeydi. Şiddetli saldırı duraksadı, kırıldı ve ölü ork yığınlarının arkasında duran, hiç sarsılmamış, çok az yara almış savunucuları orada bırakarak geri çekildi.

Isildur düşmanın ormana doğru geri çekildiğini gördü. Arkasına baktı ve güneş batarken kızıl parlaklığının bulutlardan yansıdığını gördü. Yürüyüşe devam etme emrini verdi, ama orkların daha az avantajlı olacağı patikanın aşağı ve düz bölgelerine doğru yönelmişlerdi. Orkların başarısız saldırısından sonra onların geri çekileceğini ve ork gözcülerinin gece boyu kamplarını izleyeceklerini düşündü. Bu, avları dönüp onları ısırdığında orklar’ın hep başvurdukları bir huylarıydı.

Ama yanılmıştı. Saldırıda sadece kurnazlık yoktu, korkunç bir öfke vardı. Orklar, uzun süre önce Barad-dur tarafından bölgeyi gözlemek için yollanmış, Sauron'un hizmetkarları tarafından yönlendiriliyordu ve Yüzük'ün iki sene önce Sauron'un elinden kesildiğinden haberleri yoktu. Yüzük hala Sauron'un kötü iradesini taşıyordu ve bütün hizmetkarlarını yardıma çağrıyordu. Dunedain bir mil kadar ilerlediğinde orklar yeniden harekete geçti. Bu sefer hucüm etmediler, ama tüm güçlerini kullandılar. Hilal şeklinde kıvrıldılar ve Dunedain’'in etrafında kırılmaz bir halka gibi kapandılar. Numenor'un ölümcül çelik oklarının mesafesi dışında sessiz biçimde beklediler. Işık azalıyordu ve Isildur'un emrinde çok az okçu vardı..

Bir duraklama oldu, ama Dunedain arasındaki en keskin gözlü olanlar orkların adım adım iç kısımlara doğru ilerlediğini söyledi. Elendur, karanlıkta tek başına duran, babasının yanına gitti. "Atarinya" dedi "bu iğrenç yaratıkları korkutacak ve sana itaat etmelerini sağlayacak olan güce ne oldu? Yoksa yararsız mı?"

"Heyhat, öyle. Onu kullanamam. Ona dokunmak bile bana büyük bir acı veriyor. Ve onu irademe boyun eğdiricek gücü bulamadım. Benden çok daha güçlü birine ihtiyaç duyuyor. Onurum yıkıldı. Üç Yüzük'ün Koruyucuları'na gitmeli.

O anda aniden borular çalmaya ve orklar vahşetle Dunedain'e saldırmaya başladı. Gece geldi ve umut gitti. Yeniliyorlardı; çünkü büyük orklar’dan bazıları ikişer kez sıçrayıp ölü ya da diri tüm ağırlıkları ile bir Dunedain’'in üzerine yığılıyorlardı, güçlü pençeleri onlara takılıp öldürüyordu. Ölen her Dunedain yanında beş ork öldürüyordu, ama bu çok ucuzdu. Ciryon bu şekilde öldü ve Aratan onu kurtarmaya çalışırken ölümcül şekilde yaralandı.

Elendur daha yaralanmamıştı. Isildur'u aradı ve onu doğu cephesinde askerleri bir araya getirirken buldu. Saldırının en güçlü olduğu yer orasıydı ve orklar onun alnında taşımakta olduğu Elendilmir’'den hala korkuyorlar, yanaşmıyorlardı. Elendur, Isildur'un omzuna dokundu ve Isildur bir orkun yaklaştığını sanıp hızlıca döndü.

"Kralım" dedi Elendur,"Ciryon öldü ve Aratan ölüyor. Son danışmanınız olarak size tavsiye vermek, emretmek zorundayım tıpkı sizin Ohtar'a verdiğiniz emir gibi. Gidin! Yükünüzü alın ve ne pahasına olursa olsun onu Koruyucular'a bırakın, askerlerinizi ve beni terk etmeniz gerekse bile!"

"Kralın oğlu" dedi Isildur, "Yapmam gerekeni biliyordum, ama acıdan korktum ve seni bırakıp gidemezdim. Bağışla beni ve seni bu duruma getiren gururumu." Elendur onu öptü ve " Gidin! Gidin!" dedi.

Isildur batıya döndü ve boynunda asılı duran zincirden bir kese içindeki Yüzük’'ü çekip çıkarttı. Acısının çığlığıyla onu parmağına taktı ve bir daha Orta Dünya'’da hiçbir göz tarafından görülmedi. Ancak Elendilmir'in ışığı söndürelemezdi. Aniden öfkeli bir yıldız gibi parladı. Orklar ve insanlar korkudan yol verdiler ve Isildur başlığını kafasına geçirip gecenin karanlığında yok oldu.

Dunedain'in başına gelenler sonraları öğrenildi: çok geçmeden hepsi ölmüştü, biri hariç. Ölü adamların altında sersemlemiş ve gömülmüş bir silahtar vardı. Elendur da yok olup gitti, bir sonraki Kral o olacaktı ve onu tanıyan herkesin önceden söylediği gibi, kuvveti ve bilgeliğiyle, kendisiyle övünmeyen bir görkem ile Elendil’'in soyunun en heybetli, en adillerinden biri, büyükbabasına en çok benzeyen oydu.

Isildur'un o sırada yüreğinde büyük bir ıstırap ve acıyla vadinin dibine kadar bir geyik kadar hızlı koştuğu söylenir. Vadinin dibine geldiğinde takip edilip edilmediğini anlamak için durdu çünkü orklar bir kaçağı gözlerinden yardım almadan karanlıkta kokusundan takip edebilirlerdi. O andan sonra sakınarak ilerledi çünkü karanlığın içinde geniş bir arazi önünde uzanıyordu. Engebeli ve yolu olmayan, orada dolaşanlar için tuzaklarla dolu bir arazi.

Gece biterken Isildur sonunda Anduin'’in kıyılarına ulaşmış ve bitkin düşmüştü çünkü Dunedain'’in daha hızlı gidemeyeceği böyle bir zeminde bir gün boyunca hiç ara vermeden yürümüştü. Nehir önünde köpürerek akıyordu. Yalnız ve umutsuz halde bir süre bekledi. Sonra belindeki kısa kılıcı hariç bütün zırhını ve silahlarını attıp suya atladı. O yaştaki çok az Dunedain'iın sahip olduğu bir güce ve dayanıklılığa sahipti ama diğer kıyıya varma umudu çok azdı. Çok ilerleyemeden akıntı yönünün tersine dönmeye zorlandı. Ferah Çayırlar’'ın kıyılarına sürtünmemeye çabaladı; fakat kıyı düşündüğünden daha yakındı ve akıntının yavaşladığını hissederek neredeyse karşıya geçecek gibi olduğunda kendini dev sazlıkların arasında çırpınırken buldu. Orada aniden Yüzük’'ün gittiğini fark etti. Şans sonucu veya kendi yarattığı şansla, Yüzük onu terk etmiş ve bir daha asla bulamayacağı bir yere gitmişti. Bu kaybın verdiği ezici his yüzünden daha fazla çırpınmaktan vazgeçerek suyun içine battı, boğulacaktı; fakat hissettiği ezici duygu geldiği kadar hızlı bir şekilde çabucak geçti. Acı onu terk etti. Büyük bir yük üzerinden kalkmıştı. Ayağı nehir tabanını buldu ve kendini çamurdan yukarı fırlattı. Kamışların arasında zorla ilerleyerek batı kıyısındaki bir adacığa ulaştı. Orada sudan ölümlü bir insan, Orta Dünya’'nın yabanında kaybolmuş küçük bir yaratık olarak çıktı. Ama orada gizlenen orklara göre, yıldız gibi delici gözlere sahip büyük bir korkunun gölgesiydi. Zehirli oklarını saldılar ve kaçtılar. Bu gereksizdi, çünkü Isildur silahsızdı. Kalbinden ve boğazından birer ok yiyip sessizce suya düştü. Vücuduna dair hiçbir iz bulunamadı. Böylece efendisiz Yüzük’ün ilk kurbanı öldü: Isildur, tüm Dunedain’'in ikinci kralı, Arnor ve Gondor’'un efendisi ve dünya’nın o çağında sonuncusu.