Kôr'un Kuruluşu ve Silmariller'in Yapılışı
Valar,
Elflere bir yerleşim alanı inşa etmelerini söylediler ve Aulë de onlara
bu konuda yardım etti. Vanyar ve Noldor elfleri de Valar’ın buyruğunu
önemseyerek kendi yurtlarını yapmaya koyuldular ama akılları hep Osse
tarafında hapis olan Yanlız Ada’da ve içinde yaşayan ırkdaşları
Teleri’deydi. Aulë onlara ilminin ve hünerinin büyük bir bölümünü
öğretti. Manwe ise Vanyar’ı daha çok sevmişti ve Omar'dan öğrendikleri
şarkılarla ve şiirlerle diğer tüm elflerden daha derin bilgi sahibi
oldular. Noldor ise Aulë tarafından sevilmişti ve yürekleri daha fazla
öğrenme arzusuyla huzursuz hale gelene kadar onun ilminin büyük bölümünü
öğrenmişlerdi.
Valinor'u koruyan dağ çemberinin içinde alçak bir
yer vardı, Ağaçlar'ın ışıltısı oradan düzlüğün ötesine doğru yavaşça
kayıp giden Arvalin Koyu’nun karanlık sularını yaldızlarla süsler ve
Laurelin'in alevlenişinde sarı, Silpion'un ışığında beyaz renkli incecik
kumların oluşturduğu bir kumsal içeriye doğru genişlerdi, orada kadim
denizlerin sorunlu karanlık bir koy gibi Valinor'un içlerine uzandığı
yerde, sadece incecik bir su ışıkla saçaklanırdı.Bu uzun derenin
başlandığı yerde tek başına yükselen bir tepe, kendisinden daha mağrur
dağları seyrederdi. Denizin bu küçük koyunu çevreleyen bütün yamaçlar,
güzel ağaçların harikulade canlılığıyla fazlasıyla süslenmişti ama tepe
sadece koyu çimenlikle kaplıydı, tepenin zirvesinde büyüyen
çançiçekleri, Sulimo Manwe'nin soluğunda yumuşakça çınlardı.Burası o
güzel Elflerin yerleşmeyi düşündüğü yerdi, Valar da o tepeyi
yuvarlaklığı ve pürüzsüzlüğü yüzünden Kôr diye isimlendirmişlerdi.
Aulë
, yüce çalışmaları için topladığı ve kullandığı bütün o büyülü
metallerin tozlarını oraya serğiştirmiş ya da tepenin eteklerinin
etrafına yığmıştı. Bu tozların büyük bölümüde altındı ve Kôr'un
eteklerinden uzaklara İki Ağaç’ın çiçeklendiği yere doğru altın bir
kumsal uzanırdı. Elfler o tepenin zirvesine apak ışıldayan güzel evler
inşa ettiler. Valinor'un dağlarından kazılıp çıkarılmış, harikulade bir
şekilde parlayan mermerler ve taşlardan, gümüş, altın ve Silpion'un
çiylerinin içinde deniz kabuklarını eriterek yarattıkları büyük
sertliğe, ak bir parlaklığa sahip bir maddeden yapılmıştı. Orada koyu
ağaçlarla çevrelenmiş ak sokaklar zarif dönemeçlerle bükülüyordu ya da
Valinor düzlüğünden Kôr'un en tepesine kadar narin basamaklarla
yükseliyorlardı; bütün o ışıldayan evler birbirlerinin omuzlarına
basarak diğerlerinden daha yükseğe tırmanıyorlardı, ta ki en tepedeki
İnwë'nin evine varana dek ve bir iğne gibi gökyüzüne doğru yükselen
incecik gümüş bir kule vardı. Oraya körfezin gölgelerine doğru
ışıldayarak delici ışınlar saçan ak bir lamba yerleştirilmişti ama Kôr
tepesindeki kentin bütün pencereleri denize bakıyordu.
Oradaki
çeşmeler çok güzel ve kırılgandı, çatıları, parlak cam ve amberden
kuleleri Palurien ve Ulmo tarafından yapılmıştı, beyaz duvarlar ve
teraslarda sık ağaçlar yükselir, ağaçların altın renkli ışıldayan
meyveleri çok bereketliydi.
Kentin yapımı sırasında Tanrılar,
Inwe ve Noleme'ye o görkemli ağaçların her birinden bir filiz
verilmişti, onlar büyüdüklerinde çok küçük ve incecik elf ağaçları
halini aldılar ama hiç ara vermeksizin sürekli olarak çiçekleniyorlardı
ve Inwe'nin iç bahçelerindekiler en güzelleriydi. Vanyar halkı onların
etrafında mutluluk şarkıları söylerdi ama diğerleri de mermer
basamakların üzerinde şarkılar söyleyerek aşağı yukarı gezinir, Noldor
halkının dalgın sesleri bahçelerde ve odalarda duyulurdu.
Teleriler
Ulmo'nun yardımıyla Osse'nin tuzağından kurtulalı bir süre geçmişti.
Noldor bu arada, Aule'nin onlara verdiği en derinden öğrettiği şeyler
üzerinde aralıksız bir şekilde uğraşıyordu, Aule'den aldıkları metaller,
taşlar ve mermerlerden oluşan bir zenginliğe sahiptiler. Valar’ın
onlara ihsan ettiği kapalı kapıların içine konmuş Kullulin ve
Telimpe’nin çok büyük miktarlardaki aydınlığını da depolamışlardı.
Varda'nın verdiği yıldızışıklarına sahiptiler ve Manwe en mavi Ilwe
ipçiklerini onlara vermişti; Kor deresinin içindeki en berrak havuzların
suyuna, Valmar bahçelerindeki bütün o köpüklü pınarların kristal
damlalarına sahiptiler.Orome'nin ormanlarından çiyler biriktirmişlerdi.
Yavanna'nın bahçelerinden ballar ve tüm tonlarda taç yaprakları
toplamışlar, yaprakların arasında Laurelin ve Silpion'un ışınlarını
avlamışlardı; ama bütün bu güzel zenginlikler ve parıldıyan şeyler
toplandığında, Teleri’nin nice ak ve pemce renkli deniz kabukları, en
saf köpükleri ve en sonunda da biraz inci aldılar. Bu inciler onların
modelleri, Aule'nin ilmi ve Valar'ın büyüsü onların aletleri, Dünya'daki
maddelerin bütün o en sevimli şeyleri zanaatkarlıklarının mazemeleriydi
- ve büyük bir uğraş içine giren Noldor halkı, ilk mücevherleri
bunlardan keşfedip yarattılar. Silpion'un ışıklarıyla karıştırdıkları
pınarların suyundan kristalleri yaptılar; elerinin altında amberler,
krisoprazlar ve topazlar kızarmıştı, lal taşlarını ve yakutları
işlediler. Aule'nin onlara öğrettiği gibi camsı maddelerini yaptılar ama
onları güllerin ve kırmızı çiçeklerin özsularıyla boyadılar, onların
her birinin içine ateşten bir çekirdek yerleştirdiler. Zümrütler Kor
deresinin suları ve Valinor'un çimenli açıklıklarının üstündeki
pırıltılardan yapılmıştı, safirleri büyük bir bolluk içinde üretmiş ve
onları Manwe'nin havasıyla hafifçe boyamıştılar; ametistler vardı,
aytaşları, beriller ve damarlı akikler, harmanlanmış mermerlerin ve daha
düşük değerli nice taştan yapılmış bilyeler.Noldor halkının yürekleri
çook sevinçliydi ama birazcık bile olsun tatmin olmamışlardı, ellerinde
güzel madenlerin neredeyse tümü tükenene kadar mücevherleri ölçülemez
sayılarda ürettiler ve o mücevherlerden oluşan kocaman yığınlar artık
saklanamazdı, ışığın altında parlak çiçek yatakları gibi
yanıyorlardı.Sonra sahip oldukları ve bazıları neredeyse bütün
mücevherlerinden daha güzel olan o incileri aldılar ve diğer bütün
taşların yansıması gibi ışıltılarla karışmış süt solgunluğunda yeni bir
mücevher yaptılar, bunun çok güzel olduğunu düşündüler, yaptıkları
opallerdi; bazıları uğraşmayı sürdürdü, yıldızışığı, en saf su
damlaları, Silpion çiyleri ve en incecik havayla çalışarak elmasları
yaptılar ve bundan güzelinin yapılması için meydan okudular
Sonra
bir Noldor olan Fëanor ayağa kalktı ve Teleri halkının yanına gitti,
onlardan büyük bir inci istedi ve bunun dışında bir kabı karanlık
yerlerdeki köpüklerden toplanmış en parlak fosfor ışıklarıyla doldurdu,
bunlarla birlikte evine döndü, diğer tüm mücevherleri aldı, onları
parıltılarını beyaz lambalar ve gümüş mumların ışığıyla bir araya
getirdi, incilerin ışıltısını ve opallerşn soluk renklerini aldı, onları
Silpion'un ışık yayan ve karanlıkta ışıldayan çiylerinde yıkadı ama
Laurelin'in ışığından sadece tek bir minik damlanın düşmesine izin
verdi, bütün bu büyülü ışıkların, yalnızca onun yapabileceği, hatta
Aule'nin bile kavrayamayacağı kusursucluktaki bir camın içine
yerleştirerek onlara bir beden kazandırdı, Fëanor'un parmaklarının ince
ustalığı işte böylesine büyüktü, bir mücevher yaptı ve o en güzel
ışıltısıyla ışıldıyordu, en koyu karanlığın içinde bile ışıklar
saçıyordu, mücevheri oraya koydu ve uzun süre oturup onun güzelliğini
seyretti. Ardından iki tane daha yaptı, ama daha fazla üretemedi;
elişçiliğini seyretmeleri için diğerlerini alıp oraya getirdi ve
seyredenler en büyük şaşkınlığın içine düştüler, Fëanor bu mücevherlere
Silmarilli diye isimlendirmişti ve Noldor dilinde Silubrilthin diye
geçer.
Teleri Halkı Noldor'un mücevherlerinin hiçbirinin hatta
elmasların heybetli titreşimlerinin bile kendi narin incilerinden daha
üstün olduğunu kabul etmese bile, onları gören herkes, daima parlayan
Fëanor'un Silmarilleri'nin en mükemmel mücevher olduğunu kabulleniyordu.
Kor
artık, bu mücevher bolluğu ve harikulade pırıltılarla aydınlanmış,
Noldor'un cömertliği sayesinde bütün Eldar soyları güzelliklerinin
içinde zenginleşmiş ve Tanrıların onların güzelliklerine duyduğu arzu
tamamen doymuştu.Manwe'ye büyük harika safirler sunulmuş ve onun giysisi
onlarla kaplanmıştı, Orome'nin zümrüt bir kemeri vardı, Yavanna bütün
mücevherleri sevmişti ve Aule elmaslar ve ametistlerden büyük keyif
alıyordu. Sadece Melkor'a hiç bir mücevher verilmedi, çünkü o işlediği
nice suçun kefaretini henüz ödememişti, mücevherleri fazlasıyla
arzuluyordu ama yinede hiçbir şey söylemedi, onları metallerden daha
aşağı bir seviyede tutuyormuş gibi davrandı...